AKTÜELFasulye DoktoruSAĞLIKSerbest YazılarYAŞAMYAZARLAR

Coronaya Mektuplar

İşim başımdan aşmış, kargo paketleriyle haşır neşirdim. Sabah kalk kahvaltı yap, işe başla, yemek ye, işe devam, yemek ye, 1 saat sosyal medyaya bak, yat… O gün vakit oldukça haberlere bakmak için twittera girdim. Çin min bir şeyler oluyor. Hayatımda adını duymadığım Wuhan kentinden bahsediliyor.

Şu Çinliler de bok boğaz, sinek böcek ne bulsa yiyor. Önemsemedim. Ertesi gün yine Çin. İşler kızışıyormuş, salgın başlamış. İş çok, öf bunca paket nasıl bitecek? Dört gündür uyku uyumamışım, tek bir sohbetim olmuş, o da patronla. Bana ne Çin’den, zaten Türklere soykırım haberleri yüzünden gıcığım.

Geberesiceler, leş gibi mutfak kültürüne bacağım girsin. Hem bunlar kalabalık nüfustan, sokakta ölenin suratına bakmayan robotlaşmış bir halk değil mi? Kesin salgından ölenlere sevinmiştir çakallar. Aklımda kötü kötü fikirler. Birkaç gün geçti, sokaklarda ceset torbalarında ölenler yakılmak için kamyonla toplanıyor filan. Lan noluyor? İş ciddi galiba.

Başka ülkelere sıçramış. Benim maaş yattı mı? Oh yatmış. Pc anakartı yandı, laptop için para lazım. Hayaller bir yanda, paketler bir yanda… Kendi küçük dünyamın esiriyim, eşeğim ben. Çine ve bir çok ülkeye sınırları kapatmışız.  Bizde salgın yok, bize bir şey olmaz aga.

Ben yine de acil laptopu alayım, bütçeme göre ufaktan makarna filan stoklasam mı? İşi bitirdim, gündeme dalabilirim. Umreden gelenler, Çin’den ve İran’dan getirtilen vatandaşlar ve karantina serüveni başlamış. Günlük eleştirimizi ironik bir tarzda yaptık erhandürillah, sabah ola hayrola. Birkaç gün sonra sabah kahve iç ayıl, haberlere bak.

Ülkede ilk vaka görüldü. Koşa koşa markete git, kuru gıda, konserve 5 er paket al yeter. Yamyam gibi saldırmayayım, şimdi korkak filan derler. Salgınla yat, salgınla kalk. Hani lan aşk, para, seyahat, hayallere limon sıkıldı. Seyahati iptal et, bir miktar para çek nolur nolmaz, marketten biraz daha stokluk ürün al.

Kolonya yok, deliricem. Kırmızı mercimeği de hiç etmişler. Raflar boş, valla talan. Ufaktan panik havası beni içine çekiyor. 65 yaş üstüne yasak geldi, of ya komik şeyler oluyor, banklar sökülüyor filan. Okullar kapatıldı, iş ciddiye bindi iyice.

Salgın hala minimum, salgınla ilgili filmler izle, taktik filan gerekir belki. Uyanıklık doğamızda var, bencillik de peşi sıra zaten. Hımm bu ülke bu şekil devam ederse işler sarpa saracak. Akşamları melankoli… Haram oldu gençliğim, bak talan da oldu, çok sevdim yalan oldu zalim geceler. (Tam şu an bir daha açtım)

Arasıra gelen ateşim mi çıktı, kusacak mıyım, burnum mu tıkandı paranoyaları… Eller, her yerde eller, kimin bu eller. Yıkadım mı? Burayı elledim mi panikleri. Bence ben tamamım, oldum yani. Ne dedi doktorlar, eşyalarla konuşmanda sorun yok, eşyalar cevap verirse o zaman bu bir sorundur. Ben organlarla konuşuyorum. Henüz cevap alamadım, bu iyi.

Ekonomi merakı, verileri incele. Bankada üç kuruşum var, çeksem mi? Stok yeterli mi? 2 çuval un alsam, ekmeği evde mi yapsam? Sorunlar sorular… Yok bu böyle olmayacak. Benim birini bulup ona yapışmam lazım. Kommensalizm tarzı bir parazit olsam, adam da İsviçre çakısı gibi becerikli olsa.

Alsa kaçırsa, ormanda şirin bir kulübe. Yok be sıcak su, internet, konfor yok. Şirin bir köy evi… Hah bu daha mantıklı. Bahçesinde ekip biçsek, tavuk, keçi, inek ve bir de köpek. Yaşarım bu hayatı.

Bütün gece uyuyamadım heyecandan. Büyük bir sırt çantasına tüm hayatımı sığdırdım. Fazla bir şey de yokmuş be. Sabah erkenden kapıya park etti. Bindik, çıktık yola. Yolluk ve içecekler tamam. Saçlarım güzel mi acaba? Yollar henüz boş. Zaman ilerledikçe kalabalık artıyor. Şehirlerden kırsala tersine göç başlamış.

Eminim herkes birkaç aylığına plan yapmış. Sonra dönecekler, esirler çünkü. Bize ne, ben zaten evden çalışıyorum, onun da az birikmişi var. Canımızın derdindeyiz. 9 saat sonra yeni evimizdeyiz. Dedesinden kalma bir köy evi. Köy boş sayılır, ama bence yakında dolar.

Toprak sokaklar, ahşap elektrik ve telefon direkleri, başıboş gezen tavuklar. Havlayan köpek sesleri. Birkaç gün içinde yerleştik. Sessizlikten uyuyamadım. Bir neşe bir heyecan, havaya girdik.  Hafiften üşütmüşüm. Köy havası çarptı herhalde. Burnum da tıkandı. Halsizlik, temiz hava sarhoş ettiyse demek. Ateşim çıktı o gece, yatak sırılsıklam oldu.

Boğazım feci yanıyor. Sanki pul biber basmışlar. Yok ben iyi değilim, ishal başladı. Onun gözlerinde korkuyu okuyabiliyorum. Acı, korku, hayal kırıklığı… Hastaneye kaldırıldım. Bilincim açık ama ateş yüzünden her şeyin farkına varamıyorum. Ventilatöre bağladılar. İki elimde de damar yolları açılmış.

Daha iyi gibiyim. Sen bekleme git, test mest yaptır, kaç kurtar kendini. Kalabalık ama çok yalnızım. Uyumadığım zamanlar telefona bakıyorum. Durum hiç iyi değil. İyice ağırlaştım. Artık nefes almak imkansız. Şu ciğerimdeki suyu çekin kurban olayım, çıldırıcam. Tekerlekli sandalyede yaşıyorum.

Otururken nefesim daha iyi, zaten yer yok. Metrekareye 3 hasta düşüyor. Götgöteyiz. Sevdiklerimi özledim. Başımı okşayacak hiç kimsem yok. Sahi benim hayallerim vardı. Onlardan giderek uzaklaşıyorum. Çöken organlarıma bildiğim bütün küfürleri ettim. Doktor beni bırak, onu göreyim belki düzelirim. Bu ortam beni bitiriyor. Ağlamak istiyorum, ağlayamadım. Hıçkıracak dermanım yok. Ağlamak ne yorucuymuş yeni farkettim. Damarlarım çatlayacak gibi… Bana kitap oku, içinde sevinç olsun, yaşamak istiyorum, bana kitap oku…

Fasulye Doktoru

İletişim:

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: objedergi@gmail.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu