Fasulye DoktoruHikayelerKÜLTÜRYAZARLAR

Konyalı Enişte’nin Yıllarca Konuşulan Garip Hikayesi

Kalçalarını ve kolundaki altın bileziklerini sallayarak bulaşıkları yıkadı. Elini mutfak havlusuyla iyice kuruladıktan sonra, kendini salondaki koltuğa attı. Kocasının kendisine ne kadar düşkün olduğuyla övünmeye başladı. Aşık bana, deli divane oluyor, diyordu. Kocayı yola getirmek için gerekli taktikleri bir bir sıralıyor, cilveden girip, işveden çıkıyordu. “Yatakta iyi olacaksın kızım. Kocana hep güler yüz göster, sonra da ne istersen söyle. Anında yerine getirir. Getirmiyor mu? Sıç ağzına, verme, elletme, köpek gibi yola gelir.” diyordu.

Komşusu fesatlıktan kurumuş bedenini öne doğru eğerek, dikkatle dinlemeye başladı. Duyduklarını zihninde tek tek not etti. Sonra bir bahaneyle kalkıp gitti. Eve geldiğinde aklında tek şey kalmıştı. Baktın çok uzatıyor, domalıver. Tam o anda mı isteklerini sıralayacaktı yoksa işlem bitince miydi, bilemedi.

Bağcılar’ın derme çatma kentleşmesine uygun şekilde, gürültülü patırtılı sokaktan Konyalı Enişte’nin aheste yürüyen, uzun ve filinta bedeni göründü. Bizim fesatın büyük aşkıydı. İçten içe yanıktı, kocası olacak mendebur herkesle olduğu gibi, onunla da sürekli kavga edip, sinirini bozuyordu. Ama Konyalı enişte öyle miydi? Centilmen adamdı bir kere. Buralarda böylesi yoktu. Bir rivayete göre kadınları bir bakışıyla kendinden geçiriyordu. Yatakta da bir acayipmiş. Bu adamda farklı bir şeyler vardı. Kadınların aklı başından uçuyor, soyunarak ona koşuyorlardı. Bağcılar’da elde etmediği kadın kalmamış, Konyalı da değilmiş galiba, ailesi de ondan çekinirmiş, gece sokaklarda dolaşırken görmüşler, cildi turuncuya dönüyormuş.

Haftasonu kahveden iki arkadaşıyla futbol maçına gidecekti bizim Konyalı enişte. Oto sanayinde araba lastiği dükkanı vardı. Öğlene kadar açık tuttuğu dükkanını tam kapatırken babası içeri girdi. Uzun zamandır küslerdi. Barışmak için gelmediği kesindi. Ona olan 12 bin lira borcunu derhal ödemesini, ödemezse icraya vereceğini, falan filan fişmekan söyleyip gitti. Öfkeden renkten renge giriyor, dükkanın bir kenarında duran su monitörü gibi kıpkırmızı kesiliyordu.

Acilen sevişmesi gerekliydi. Bu sinirini başka türlü atamazdı. Telefon açıp, bizim fesadı aradı. Diller döküp, acilen dükkana gelmesini, gelirken bir kap buz getirmesini söyledi. Fesat elinde bakır tencerede buzla içeri telaşla girdi. Daha ne olduğunu soramadan sıska bedenini Konyalı Eniştenin altında buluverdi.

Bu adamın bacakları müthiş güçlüydü. Yorulmak nedir bilmiyordu. Normal insanın bacak anatomisine uymayan ekstra kasları vardı. Bu adamda garip bir şeyler vardı ama Fesat’ın umurunda değildi. Yaşadığı insanüstü deneyimin tadını çıkarıyor, daha önce kadınlığında hissetmediği en ücra yerlerde dolaşıyordu.

Üzeri yağ lekeleriyle kirlenmiş, eski çekyatta yarı baygın yatarken, Konyalı enişte kalkıp içeri gitti. Elinde karsambaçla geri döndü. Buzları rendeleyip, şeker ve gülsuyuyla tatlandırılmış bu tatlımsı şeyi yerken, bir yandan da babasını düşünüp, arada küfür ediyordu. Evlatlık olduğunu öğrendiğinden beri araları düzelmiyordu. Gerçek ailesinin kim olduğunu Nuh demiş, peygamber dememiş, söylememişti.

Karsambaçı bitirip, kadının üstüne yeniden abandı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış olan fesat, cılız bir itirazda bulunduysa da dinletemedi. Kalp ritmi bozulan, nefesi kesilen kadın, daha fazla dayanamayarak son nefesini verdi. Normal bir kadının kaldıramayacağı tempoda yaşadığı bu deneyim, onun zayıf bünyesine fazla gelmiş ve hayatını kaybetmişti.

Konyalı hiç oralı olmadı. Belki de bu şekilde öldürdüğü ilk kadın bu değildi. Bu soğukkanlı umursamazlığın başka açıklaması yoktu. Kalkıp üzerini giyindi. Kadını eline geçen pikeyle sardı ve arka taraftaki buzluğa koydu. Maç bitene kadar idare ederdi.

Maçtan çıkışta kahvehaneye uğradı.  EYT (emeklilikte yaşa takılanlar) toplantısı vardı. Kendi kendilerine sinirlenip, gaza gelen, birbirine haklılıklarını ispata uğraşanları dinleyip, sıkıldı. Manavın üst katında oturan genç ve güzel huriyi düşünüp, kalktı. Manavın önünden geçerek, kapıyı tıklattı. Genç kız kapıyı açtığından bir adım geri çekildi. Bu adamdan ürküyordu. Mahallede dedikodusu almış başını gitmişti. Tek sermayesi gençliği, güzelliği ve zekasını bu hergeleye harcamayacaktı.

“Annen evde mi”, sorusuna yalan söyleyerek “evet” dedi. Annenle konuşmam lazım diyerek içeri dalan adama hayretle bakakaldı. Ne yapacağını şaşırıp, panikledi. O sırada Konyalı çoktan pantolonunu indirmiş, kızı kolundan yakalamıştı. Vargücüyle direnen bu güzel kıza aşık olduğundan, ona bir türlü şevhetine yenik düşüp, kötülük edemiyordu. Dudağından büyük bir hırsla kızı öptükten sonra, tükürüklerini kızın bütün yüzüne sıvayacak şekilde yüzünü yaladı.

Neye uğradığını şaşırıp, korkan genç kız avazı çıktığı kadar çığlık atmaya, yardım istemeye başladı. Aceleyle evden kaçan Konyalı ortalıktan kayboldu. Otogara gidip, ilk bulduğu otobüse binerek, şehirden çıktı. Yollarda inip, otostop yaparak izini kaybettirmeye çalıştı ve başardı da.

Karakol

Mahalle karışmış, polis ekipleri doluşmuş, ortalık ellialtıya gitmişti. Fesat’ın kocası, karısını bir buzlukta bulmuş, o halini görünce sahip bile çıkmamıştı. “Kuru memelerini başkasına elleten kadın benim karım olamaz.!” diyerek, çocuklarını da alıp, mahalleden taşındı.

Polis araştırma yaptıkça, Konyalı Eniştenin yattığı kadınlar bir bir ortaya çıkıyor, boşanma davaları ardı ardına açılıyor, aileler dağılıyordu. Aradan geçen zamanda, kocalarından ayrılmış olan bu kadınların hamile olduğu ortaya çıktı.

O yıl içinde, mahallede dünyaya gelen çocukların hepsi de Konyalı’nın kopyalanmış klonuna benziyordu. Çocuklar yıllar içinde büyürken, yüzü yalanan genç ve güzel kız ise hiç yaşlanmıyordu. Aradan yıllar geçtikçe giderek dirileşiyor, güzelleşiyor, bakanların gözünü kamaştırıyor, aklını başından alıyordu. Kimse ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Okulu bitirip öğretmen olarak mahalleye atanan genç kadın, Konyalı’dan peydahlanan, tek yumurta ikizi gibi, bir okul dolusu çocuğa öğretmenlik yapıyordu.

Bu olay zamanla kanıksanmış, artık kimse olayı umursamaz olmuşken, motosikletli bir adam okulun kapısından içeri girdi. Konyalı Enişte aynı endamı ve aheste yürüyüşüyle okul binasına girip, güzel kadının sınıfına daldı. Kendisine benzeyen bir sınıf dolusu çocuğa bakıp gülerek, uzaylılar tarafından evlatlık verilmiş olduğunu, bu çocukların gelecekte dünya düzenini değiştireceğini söyledi. Dünyanın artık seks ve para üzerine döneceğini, insanların aptal hayatlarının değersizliğini anlatıp, güzel kadının gözlerine baktı, donup kaldı. Elinde tuttuğu baba yadigarı silahı Konyalı Enişte’nin alnına dayayan genç kadın, tetiği tereddüt etmeden çekti.

Güvenlik kameralarının kaydettiği bu olay, aradan geçen yıllar boyunca üniversitelerde, televizyonlarda ve uzay kongrelerinde sürekli tartışıldı. Herkesin içini ürperten o soruya cevap asla bulunamadı. Konyalı Enişte gibi başkaları da var mıydı?

Fasulye Doktoru

İletişim

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: editor@objedergi.com

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Yayınımıza devam edebilmek adına bizi desteklemek için reklamlara izin verin lütfen :)