MELANKOLİ – Sürekli Hikaye Bölüm 1.
Melankoli
Omurgasının bel kemiğimden sıyrıldığını hissetti. Üzerine lateksten elbise giydirilen, içi kemik dolu bir torbaya benziyordu. İç çekişleri, nefesini kesen sıkıntılardan dolayı sıklaşmıştı. İlgisizlikten solmakta olan menekşeye bakıp, düşüncelere daldı. Bu menekşeye su vermezsen böyle solardı tabi. Peki menekşenin bundan haberi var mıydı? Belki de, ev sahibi olarak gördüğü bakıcısını çok seviyordu. Ölmesine sebep olacak kadar ruhunu yitirmiş bu ev sahibi, her seferinde onu sulaması gerektiğini, ona bakıp, düşüncelere dalarak unutuyordu. Sen seversin de, karşındaki seni nasıl seviyor? Belki de sevmiyor, sadece bir mecburiyet hissinden seni tam ölecekken, diriltecek kadar ilgi veriyordu. Bu menekşe bunu düşünemezdi. Onun işi; ışığı yakalamak ve suyla birleştirip, neslini sürdürmek için çiçekler açmaktı.
İçgüdülerinin kontrolünde bir canlı bundan başkasını hedefleyemezdi, üremek… Gözlerini daldırmak isteğiyle odada dolaştırdı. Pencereden içeri, karşı apartmanın penceresine vuran güneş ışığı doluyordu. Yansıma… Hepimiz birer ışık yansımasıyız diye düşündü. Işık olmasa bir hiçtik. Işık bize çarpmazsa, bizi kim görecekti? Baharın ısıtan güneşi bile onu neşelendirmek yerine, daha da hüzünlendirdi.
Alkol alma isteğinin geldiği zamanlar yaptığı gibi kalkıp kendine bir kahve yaptı. Kulaklığı takıp en iç parçalayıcı bulduğu şarkıyı açtı ki; ağlamak istediğinde hep aynı şarkıdan başlardı dinlemeye. Müzik başladığında yine iç çekmeye başladı. Bu derin iç çekişler, hayatında memnuniyetsiz bulduğu şeyleri sindirme çabasından başka bir şey değildi. Başlangıç noktası kabul ettiği bu şarkıyla, zamanda yolculuğuna başlayarak, en pişman olduğu, her şeyin sebebi olduğuna inandığı kararı verdiği ana ışınlandı. Günde üç kereden, toplamda 26.280 kez yaşadığı sahneye giriş yaptı. Filmi ileri-geri sardı, durdurdu, tekrar oynattı, tekrarlayan her sahneyi aklında evirip çevirip, acabalarına cevap aradı. Tüm bu çaba, bir insanın harcayacağı en lüzumsuz enerjiyi temsil ediyordu.
Geçmişte yaşanan her olay, günahıyla, sevabıyla bugünde yaşayan sizi meydana getirirdi. Kendisini oluşturan ve başlangıç dediği bu noktaya saplantılı bir şekilde bağlıydı ve bu bağı koparmayı reddediyordu. Sanki o anı reddetmek, kendini affetmek, karşısındakini affetmek, bütün dünyayı affetmek demekti. Enayi gibi başına gelen her olayı affedecek değildi. Bu onun kendisine verdiği bir ceza olmanın yanında, aynı zamanda rehberiydi. Aynı hatalara düşmemek için kullandığı bir anahtar anı. İşte sevmemek de böyle başlamıyor muydu, diye düşündü. Hiç kimseyi tüm kalbinle sevmemenin güvenli sularındasın, ama nasıl oluyorsa, bu güven sana mutluluk vereceği yerde, acı ve hüzün veriyor.
Melakoli genleri bir nörona elektriği vererek, gözlerinden tuzlu suların şıpır şıpır akmasını, böylece içinde bulunduğu bu anın ağırlığına biraz olsun katlanmasını sağlıyordu. 3 saat boyunca, aralıklarla süren ağlama krizi, aslında onun bildiği tek baş etme yöntemiydi. Eliniz kolunuz bağlı olup, kendi hayat filminizi, gözünüzü ayırarak zorla izlettiren işkenceci bilinçaltınız, gizli bir haz duymanıza neden oluyordu. Bu düşünceleri çarpık bulanlar; ya hiç hayat tecrübesi yaşamamış, ya da o kadar yüzeysel bir ömür geçirmiş ki, acı çekmekten duyulan hazdan haberi olmamıştır.
Tüm bu yaşadığı acının sebebi neydi…?
Devam edecek…
BEKLENTİ – Sürekli Hikaye Bölüm 2. Okumak için tıklayınız.
Fasulye Doktoru
İletişim için:
Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com
Editör: editor@objedergi.com