İKİ AMELE TACİZİ – Herkese şapur şupur, bize yarabbi şükür mü?
Üniversite son sınıftayken yazın uyduruk işler bulup çalışmaya başladık. Ev arkadaşımla Adana’nın sıcak bir yaz gecesi, koltukta tv seyrediyoruz. Ev müstakil, bahçeye açılan kocaman bir terası var.
Elit bir mahalle ve müstakil evler tek tek apartmana dönüşüyor. Bizimki son kalanlardan. Caddeye inen sokağın sonundayız ve her yer şantiye. Ben o zamanlar 34 beden kuru sıska esmer bir şeyim. Arkadaşım etine dolgun sarışın güzel bir hatun.
Komik ve popüler biri olduğumdan çok çevrem vardı. Her gün evimize okuldan kızlı-erkekli arkadaşlar uğrar, çay, sigara, geyik yapar, eğlenirdik. Bazen gece 12’lere kadar kahkahalar sohbetler olur, terasımız şenlenirdi.
O akşam, geç saatte bahçede bir çıtırtı duyduk. Bazen kedi, köpek geçer bahçeden. Kedidir dedik aldırış etmedik. Televizyon karşısında 2 çekyatın birine ben uzanıp, bacağımı çekyatın arkalığına atmışım, diğerine ev arkadaşım. Günün yorgunluğu, Adananın sıcağına karışmış, pelte olmuşuz.
Çıtırtıyı tekrar duyunca, irkildik. Arkadaşım ürkek biridir, ama ben sallamam her şeyi. İlla, çık bak, ne var dışarıda dedi. Terasa açılan kapıda demir yok, ahşap kapı var, hava sıcak olduğundan mecburen açık. Baktım sakinleşmiyor, terasa çıkıp etrafa baktım, bir şey görünmüyordu.
Bahçeyi kolaçan edip, içeri girmek üzere bir döndüm ki, duvara yapışmış iki amele bana bakıyor. “Siz de kimsiniz lan, ne işiniz var burada.?”, dedim. Bunlar bir toparlandı önce, son üzerime doğru adım atıp; “herkese şapur şupur, bize yarabbi şükür mü..?” dedi.
O an beynimden vurulmuşa döndüm. Kan beynime sıçradı. Öfkelenince gözüm bir şey görmez, nevrim döner, önünü arkasını hesap edemez hale gelirim. Bu p*çler kim oluyor da namusumuza göz dikiyor? Evimize baskına gelmek ne demek ulan? Dağ başı mı burası?
Bana bu hareketi yapacak adamın alnını karışlarım, alnını. “Yeni s*ktim belanızı, erkekseniz kaçmayın, bekleyin lan burada..!” diyerek öfkeyle içeri daldım. Mutfağa koştum, kocaman bir et bıçağı kaptım. Annem o bıçak setini çeyizime diye almıştı. “Napıcam çeyizi, şimdi lazım bu anne.” diye öğrenci evime getirmiştim.
Elimde koca bıçak terasa koştum, kız arkadaşım şoka girmiş noluyor diye soruyor. “Sen çıkma, burada kal!” dedim sadece. O an bir amazon kadar öfkeli, o kadar gözü dönmüş haldeydim, kızcağız yere yığılıp bayıldı.
Dışarı çıktım ki, herifler yok. Baktım bahçe duvarından sokağa atlıyorlar. Ayağımda terlik, elimde bıçak arkalarına düştüm. Elimden alıp, bana saplasalar orada bitmiştim. Bunun yerine kaçmayı tercih ettiler. Arkalarından “kaçmayın ulan..!” diye bağırıp, caddeye kadar kovaladım.
Gözümden ateş çıkıyor, bir hayvan gibi homurdanıyor, kan tere batıyor, hırsımı alamıyordum. Sahip olduğum tek güç aslında cesaret… Gerisi tırt yani.
Eve döndüm, bayılan arkadaşımı tokatlayarak ayıltmaya çalıştım. Yazarken uzun gibi, ama aslında birkaç dakikalık olay bunlar.
Su getirip verdim. “Noldu?” diye sordu, “Kaçtılar şerefsizler.” dedim. “Polisi ara.” dedi. Telefonu elime alıp, aradım. Durumu izah edip, ekip yollamalarını rica ettim. 20 dk. sonra bir ekip geli,p geçti sokağımızdan. Ekip aracını görene kadar sövüp saymaya devam ettim, öfkem dinmiyordu.
Ekip aracı geçtikten sonra, içinde bulunduğum ve yaşadığım olayı idrak etmeye başladım. O saniyeden itibaren, her yerim titremeye, gözümden yaşlar akmaya başladı. Öfke yerini korkuya ve endişeye bıraktı. Hayatımda yaşadığım en büyük öfke nöbetiydi.
Belki de şansım, duygularını uçlarda yaşayan bir insan olmamdı. Kanunlara, kurallara, topluma saygılı bireyler olmak gerek. Fakat bazen hayat insanı öyle şartlara sokuyor ki, gözünüz dönüyor. Sözün özü, her kuşun eti yenmez.!
Fasulye Doktoru
İletişim
Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com
Editör: editor@objedergi.com