Şaşırtıcı Ama Gerçek!! Modern Eğitim “Ayaktakımı” İçin İcad Edildi.!
Bu hafta kendi gündemimden yola çıkarak bir yazı yazmak istedim. Benim gündemim Corona değil artık. Benim asıl gündemim sınavlarım ve içimde ki bitmek bilmeyen ders çalışmama arzusu. Bu yaşta ne okulu demeyin! Ben üçüncü üniversitesini okuyan, kendini “kardelen” diye nitelendiren, yaş olarak 35+ kategorisinde bir şahsım. Yok öyle övgü alkış beklemiyorum. Çünkü bana göre henüz yeterli bir seviyede değilim. Millet uzaya füze fırlatıyor. Ben ikinci, üçüncü üniversite okuyormuşum ne ki?
Online Sınav Sistemi
Benim gibi okul okuyanlar bilirler, bu yıl birçok sınav online yapılıyor. Ne güzel, aç bilgisayarı, oku, çalış, her gün bir derse gir, yap geç, fırsat bu fırsat. Ama kural koymuşlar, bir sonraki soruya geçince, geri dönüp, öncekileri kontrol edemiyorsun. İşte, bu kural benim sınava girmeme engel oluyor. Saçma bence de, ama şimdi baştan söyledim ya, sınav online, aç bilgisayarı, yap sınavı, evinden geçemezsen ayıp diye. Şimdi kendi tükürdüğümü yalamamak için, olur da geçemezsem, kendimle çelişmiş olacağım diye, sınavı hep bir erteleme durumundayım.
Şimdi, aman bize ne bundan demeyin, asıl konumuza dönelim. Bu aldığımız eğitimler neyi hedefliyor, biz ne yapıyoruz?
Eğitim Şart mı?
Şart! Şart! Eğitim olmazsa olmazımız dediğiniz duyar gibiyim. Eğer öyleyse, haydi biraz beyin jimnastiği yapalım.
Meğerse eğitim aslında çocuğun gelişmesine, düşünmesine, fikir üretmesine, sorgulamasına asla izin vermeyip, kendine baskı uygulandığında, itaat etmesi gerektiğinde, sesini çıkarmadan durumu kabullenmesi için dayatılan bir sistemmiş. İnanmadıysanız, Modern Eğitime nasıl ve ne amaçla başlamış, birlikte bakalım.
Modern Eğitimin Başlangıcı
1700’lerin sonundan 1800’lerin ortalarına kadar ABD ve Avrupa’da şiddetli bir sosyal dalgalanma başlar. Amerika’da çiftçiler ayaklanarak, Dünya’nın en güçlü imparatorluğunu devirirler. Fransız köylüleri de ayaklandı. Üstüne üstlük kral ve kraliçelerinin başlarını keserler. O dönemde orta gelir kavramı olmamakla birlikte, insanlar ya çok zengin ya da çok fakirdiler. Orta sınıf anlayışı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra anlam kazanacaktı.
Tüm bunlar olup biterken, zenginler, fakirlerin bu denli ayaklanmasında o kadar çok korktular ki, fakirlerin zenginlerin başlarını keseceklerini düşündüler. Bu durumun önüne geçmek için bir yaptırım uygulamaları gerektiğine karar verdiler. Aslında “ayaktakımı” diye nitelendirdikleri bu insanları, otoriteye boyun eğmeleri için uyguladıkları geleneksel kırbaç, darağacı, hapis gibi yöntemler elbette ki vardı. Ancak bu yöntemler artık işe yaramıyordu. “Ayaktakımı” haklarını, özgürlüklerini ele alma hususunda hayli ciddiydi.
1760’larda Prusya Kralı ve Avusturya imparatoriçesi, Avusturya ve Prusya’da zorunlu eğitim sistemini geliştirdiler. Bu sistemin, işçi sınıfının itaat etmesini sağlamak için özel olarak tasarlanmış bazı özellikleri vardı:
Zorunlu Eğitim Sisteminin Gizli Amacı
Örneğin, çocuğunu okula göndermemek hapis cezasına tabiiydi. ‘Ayaktakımını’ daha eğitimli olsunlar diye zorlamak niyeydi ki? İşin aslı, bu sistemin amacı, etki altında kalmaya açık olan çocukların itaat edeceği, saygı duyacağı en önemli merciinin hükümet olmasını sağlamaktı.
Sistem zamana tabiiydi. Hiç düşündünüz mü, okullarda neden zil çalar? Buyurunuz cevabı:
Zamana Şartlandırma
Endüstri Devrimi’nin hızla yayıldığı bu çağda çocukları, fabrikadaki iş hayatına daha iyi hazırlayabilmek için, onların, bir zil sesi duyunca durmaya ve bir zil sesi duyunca yeniden başlamaya, fabrikadaki zil sesine göre kendilerini ayarlamayı öğrenmeleri gerektiğine karar verdiler. Çocuklar, onlara yapmaları söylenen şeyi, sadece bu şey onlara söylendiği zaman yapmasını öğrenmelilerdi. Tıpkı fabrika işçilerinin işe başlama, mola, bitirme zili gibi.
Notlandırarak Denetleme
Sistem ‘notlandırma’ üzerine kuruluydu. Endüstri Devrimi, seri üretim hattı üzerindeki bir ürünün ‘geçer ya da kalır notu’ aldığı fikrini de beraberinde getirmişti. Örneğin, bir ayakkabı fabrikasında, ayakkabılara geçer ya da kalır not verilir, bu puanlamayla işlem sonunda yeniden parçalarına ayrılıp, geri dönüşüme mi geçirileceğine, yoksa tamamen çöpe mi atılacağına karar verilirdi. Bu görüş baz alınarak, öğrencilerin de okul ve okul sisteminin dar kriterleri tarafından denetlenip, notlandırılmak üzere, eğitim ve sosyalleşmenin seri üretim hattına dizilmiş ürünleri olarak görülmeye başlandı. Bu sistem, otoriteyi sorgulamadan ona itaat edecek bir halk yaratmak amacıyla, Prusya’dan başlayarak, zamanla tüm Dünya’ya yayılmıştır ve halen pek çok detayla uygulanıyor olması şaşırtıcı değildir.
Kurallarla İtaat Sağlama
Çocuğun bir şey sormadan önce, bedenen ve ruhen kendini frenlemeye alışması gerekiyordu. Bu da parmak kaldırıp söz isteme, izin verildiği takdirde soru sorma hakkı verilerek sağlanabilirdi. Okulun ve eğitim sisteminin akademik anlamda pek çok eksiğinin bulunması yanında, çocuğun özgürleşmesine, bireyselleşmesine, kendisini suçluluk hissetmeden ifade edebilmesine ne kadar olanak sağladığı tartışılmalıdır.
Yukarıda okuduğumuz kurallar halen geçerli ve bu kurallara aileler de işbirliği yaparak, uyulmasını sağlıyor. Hatta evde de böyle kurallarla düzgün çocuklar yetiştirebileceğimizi sanıyoruz. Çok duyduk, ‘aman hocam, eti senin kemiği benim’ diye çocuklarının arkasında durmayan aileleri.
Öğretmenin, yani otoritenin istediği yerde otur, belirli bir sıraya gir, o hizada yürü, o izin verdiği zaman konuş, daha fenası, yazılı notuna itiraz etsen birçok hocadan şunu duyarsınız: “Demek notuna itiraz ediyorsun. Tamam kağıdını çıkaralım, ama eğer eksik not vermediysem, verdiğim fazla notu da alırım.” Bu nedir ya? Yani, sen otoriteye karşı gelip hakkını arıyorsan, elindekini de alırım.
Özgür Eğitim Mümkün Mü?
Allahtan, şimdi yavaş yavaş dünyanın en iyi okulları olarak bilinen montesorri okulları yayılmaya başladı da içimize su serpildi. Öğrenci, istediği zaman fikrini beyan eder, eleştirir, dersi ister minderde oturarak, ister ayakta dinler, zil çalmaz, hatta bu okullarda devam zorunluluğu bile yoktur, ama öğrenci dersi kaçırmak istemez. Çünkü, gerçekten ihtiyacı olan bilgiye erişebilmektedir.
Evet, en başa dönersek, eğitim şart mı? Ya da hangi tür eğitim şart? Tartışmaya değer bir konu olduğunu düşünüyorum. Eğitim ve öğretim birbirine karıştırılmasın. Eğitimi eleştiriyorum diye, aman çocuklar okumayın demiyorum. Bir konuda fikir sahibi olmanız için önce bilgiye ihtiyacınız var. Bu bilgiler okullarda, kitaplarda mevcut. Neden bu yaşta halen başka bir bölüm okuyorum, hem de eğitimi bu kadar eleştirirken? Çünkü, etrafımızda “bilgisi yok, fikri var “ dediğimiz insanlar o kadar çok ki, bu kişilerden olmamak için okuyorum. İlgi duyduğum, fikir beyan etmek istediğim konularda, öncelikle ciddi bir bilgi sahibi olmalıyım diye düşündüğüm için okuyorum. Okunacak, öğrenecek daha çok bilgi mevcut yeryüzünde. Öyleyse okumaya devam.
Sevgiler
Hazırlayan: Özlem Yıldırım
Yazar: ozlem.yildirim@objedergi.com
Editor: editor@objedergi.com