Özlem YıldırımSerbest YazılarYAŞAMYAZARLAR

Özgürlük mü Yalnızlık mı? Kadınlar Neden Evlenir?

Bir kafe de kıkır kıkır biraz da fıkır fıkır hatta cıvıl cıvıl kızlar oturmuşlar ellerinde allengirli kahveleri ile konuşuyorlar, yan masada sakince sade Türk kahvemi yudumlarken benim de konuya zorunlu dinleyici olarak dahil olduğumu fark etmeden.

Biri soruyor:

“Cumartesi akşam dışarı çıkalım mı?”

Diğeri atlıyor lafa?  Venüs şiveli Türkçesiyle

“Kızıııım manyadın mı? Ne çıkması kafayı yedin galibaaaa. Peder bey hayatta izin vermez.”

Masa da isyan sesleri yükseliyor.

“Rezalet.” diyor sarımtırak, oksijenle açtığı saçlarını savurarak.

“Hemen 18 yaşına girsek te özgürlüğümüzü ilan etsek!” diyor, belden 3 kez çevirerek kısalttığı eteğini düzeltirken.

Benim sohbete dahil olma sürecim, kahvemin son yudumunda, garsonun masama hesabı kara kaplı defterle getirmesiyle ve kafeden ayrılışımla son buldu.

Sonra onlar ne konuştu, izin almak için ne tür bir yöntem belirlediler bilmem ama bildiğim tek şey fazla özgürlüğün insanı ne derece yalnızlığa hapsettiği.

Eğer geleneksel bir Türk ailesine sahip bir genç kızsanız, öğreniminizi üniversiteye kadar ailenizin yanında geçirdiyseniz ilk özgürlük adımını üniversitede atarsınız. Hele bir de bulunduğunuz şehirden farklı bir şehirde okul kazandıysanız, gideceğiniz yer nere olursa olsun, içinizden Rafet EL Roman’ın ‘AMERİKAAAA AMERİKKAAAA’ şarkısını söyler durursunuz.

Maalesef ki 4 yıl, hiç de öyle özgürlüğün dibine vurarak geçmez. Çünkü paranız kısıtlıdır. Öyle har vurup harman savurmak nerede?  Özgürlük demek para demek. Babadan gelen parayla, devletten alınan bursla ne özgürlüğü? Okul, yurt veya ev arkadaşlarından oluşmuş kıytırık eşyalı bir ev, vizeler, finaller, aşklar böyle su gibi geçer dört yıl. Bir bakmışsınız kep töreni, o kepi fırlattınız ya, cumburlop sonrası boşluk.

Asıl karmaşa şimdi başlayacak.

İş arama sürecinde aile evine dönülmüştür. Ve aileniz, sanki siz 4 yıl yalnız yaşamamışsınız gibi başlar yine kaldıkları yerden ‘nereye gittin, kaçta geldin?’ tarzında serzenişlere. Kafaya koyarsınız ilk bulduğunuz işe girip, ayrı eve çıkacaksınızdır. Şanslı azınlıktan olup, bir işe girebildiyseniz, ailenizden ayrı bir eve çıktıysanız, bir süre sonra da bankadan çektiğiniz kredi ile altınıza 2.el bir araba çektiyseniz, yolunuz çizildi demektir. Yalnızlar kervanına hoş geldiniz.

Artık alabildiğine özgür ama yalnızsınız. Ha unutmadan bekarsınız ve uzun bir süre de sizin fallarda evlilik yok.

Haftanın 5 günü haldır haldır patrona daha çok para kazandırmak için çalışıyorsunuz. Akşam mesai bitince siz, eve yalnız dönen kabiledensiniz. Buzdolabında ne varsa, onu almaya bile haliniz yok. Zar zor bulduğunuz herhangi bir yiyecekle karnınızı doyurup, koltuğa atıyorsunuz kendinizi. Elinize alacağınız, vazgeçilmez en sevdiğiniz kupanıza koyacağınız içeceğiniz ile artık TV mi izlersiniz, müzik mi dinlersiniz, kitap mı okursunuz, amuda mı kalkarsınız kimse karışamaz. Çünkü siz özgürsünüz. Özgürlük maksimum iki saat sürer, çünkü yorgunluktan o koltukta sızarsınız.

Hafta içi böyle. Peki ya hafta sonu? Alışveriş, gezme, tozma, arkadaşlarla buluşma, ki bu arkadaşlar genelde iş yerinden olacağı için birçoğu evli ve çocukludur, temizlik, eğlence, kopmaca, artık ne yapabilirseniz hepsini yaparsınız. Ama, gece eve yalnız dönersiniz, o kupaya sarılıp, koltuktan yatağa geçebildiyseniz ne mutlu size.

Derken hayatınıza biri girer. Özgürsünüz ya, karışan görüşen yok, evinize girip çıkmaya başlar. Bir yere gideceğiniz zaman sizi alır, bırakır, bazen kalır, bazen siz onda kalırsınız. Dışardan ne kadar da güzel ve çekici değil mi? Hiç de değil.! Siz yalnız yaşamaya alıştınız artık, evinizde kendi gölgenizden başka gölgeye ne gerek var şimdi.? Bardağınız artık koyduğunuz yerde değil. Neeee, en sevdiğiniz kupayı su içerken yere mi düşürdü? Üstelik siz bunu fark ettiğinizde, pırıl pırıl banyonuzu tıraş olurken batırmakla meşgul.

Maalesef ki ‘Kupaaaammmmmm!’ dediğinizi duymadı bile, ıslık çalarak tıraş oluyor, duş sonrası ayaklarını kurulamadığı için banyo da sular içinde.  Banyodan çıkıp ‘hayatım acıktık ne yiyeceğiz?’ derse, içinizden ‘zıkkımın kökünü’ der ve ilişkiyi gözden çıkarırsınız. Oh ayrıldınız, yine yalnız ve özgürsünüz.  Sonra bir bakarsınız yıllar geçiyor. Biyolojik yaşınız ilerliyor. Çevrenizde bekar kimse de kalmadı zaten. Armutun sapı, üzümün çöpü dediğiniz kimse yok. Bırak armutu, üzümü, ortada salatalık bile kalmamış. Daha çocuk yapacaksınız! Yaşınızdan genç gösterseniz ne işe yarar? Bebek yapmanın da bir yaşı var sonuçta.

Yalnız yaşamaya alışmak hem çok keyifli hem çok tehlikelidir. Yalnız insan, kendi varlığını sürdürmeye alışmış, başkasının varlığına tahammülü olmayan, kendi düzensiz hayatından bir düzen tutturmuş ve bundan mutlu olmaya alışmış insandır. Tahammül edeceği tek canlı, en fazla, sahiplendiği kedi veya köpektir. Evlenmeye gerek yoktur, çünkü evlilik, aynı evde başka birine tahammül gerektiren bir durumdur. Kupa kırıldı diye, banyo kirlendi diye sonlandıracağınız bir ilişkiye benzemez evlilik. Ayrıca zaten özgürdür, sevdiği adamla imzaya ne gerek vardır?  İstediği saatte çıkar, gezer, isterse birlikte yaşar istemezse vazgeçer. Karışan yoktur kısaca.

Bir de tam aksini düşünelim aile yanında yaşayan kişiler sürekli izin, müdahale, sorular altında o kadar sıkılır ki, özgürlüğü için ‘evlensem de kurtulsam’ der içinden. Aşık olduğu adamın nasıl tıraş olduğuna, banyoyu ne hale getireceğine bakmaz, bilmez çünkü. Önemli olan, kimse karışmadan, istediği saatte, istediği yere özgürce sevdiceğiyle gidebilsin. Buluşmalar kısıtlı saatlerde olmasın.

Madem birbirimizi seviyoruz, gel iste ailemden der ve en kısa sürede imzalar atılır. Yalnız yaşamayı bilmediği için batmaz o evde iki kişi yaşamak. Anne, baba, amca, hala, dayı, teyze de yok, bir kişi var, o da eşim zaten der. Çıkar kerevetine, alır eline çeyizindeki kupasını, kırılırsa en fazla, takım bozuldu diye üzülür. Kırılırsa kırılsın canım, kocişten değerli mi der, diğerinden içer çayını, kahvesini. Nasılsa, onlar evlenecek kızlar için 6lı 12 li setler halinde satılıyor. Kır kır bitmez.

Herkes kendi hikayesinin başrol oyuncusudur ve seçimleriniz hikayenizin şeklini belirler.

Sevgiler

Özlem Yıldırım

Yazar: ozlem.yildirim@objedergi.com

Editor: editor@objedergi.com

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu