AKTÜELFasulye DoktoruGÜNDEMSerbest YazılarYAZARLAR

Obje Dergi Nasıl Doğdu?

Merhaba Dünyalılar…! Tanışalım mı?

Ben Fasulye Doktoru. Bir çoğunuz beni sosyal medyadan tanıyor. Ama hangisinden?

2007 senesiydi. O zamanlar sitelerin forumları revaçtaydı. Henüz facebook ülkeye yeni gelmiş. instagram ve twitter ‘ın imi timi yokken, ağaçlar sitesinin forumlarında, ziraat mühendisliğinin bana verdiği yetkiye dayanarak yazmaya başlamıştım.  Konumuz bitkiler olunca, bildiğimi aktarmak adına, elimden geleni yaptım. Beni bonsai bölümüne yazar yaptılar. Oradan bir grup arkadaşla ayrılıp, kurucusu olduğum kulübün, avrasyabonsai.com adıyla sitesini açtık.

Japon kültürü öyle çeşitli ki, mutlaka bir ucundan yakalıyor insanı. Beni bonsanin delisi tuttu. Ağaçları şekillendirmekle bitmiyor iş. Çok fazla teknik bilgi, falan fıstık derken, atölye çalışmaları düzenleyip, eğitimler vermeye başladım. Bu böyle kalmadı elbette. Avrasya Bonsai Kulübü adına çok çalıştık. Atölyeler, toplantılar, geziler düzenledik. Yalova Atatürk Arboretumu içindeki fidanlıkta müthiş bonsailer var. Kurucusu Hayrettin Karaca ile böyle tanıştım. Nur içinde yatsın, efsane mütevazi bir insandı. Canlarım benim, ekibimizi seviyordum. Tutkun olduğumuz bir şey için, omuz omuza veriyorsun, kan, ter, gözyaşı, emek dolu bir iş ve kardeşlik duygusu. Nasıl sevilmez ki…?

Bonsai sanatı hakkında yayınlanan makalelerim, virüs salgını kadar hızlı yayıldı. Yalova’daki fidanlıklarda, kime sorsan ‘Turunç’ kim, biliyordu. Burada bir parantez açalım. Neden turunç, çünkü Adanalıyım. Caddelerinde akasya yerine, turunç dikilidir. Baharda mis gibi çiçek açarak, sizi mutlu bir sarhoşlukla doldurur. Adananın kebaptan sonra, akla gelen ilk sembolü turunçtur. Kebap kullanıcı adıyla yazamazdım, gülmeyin..!

Yazılı basının ilgisini, ilk o zaman çekmiştim. Bir tıp dergisinde verdiğim röportajla, doktorlara seslendim. Bende star ışığı var, kabul edin. Bonsai; cerrahların el becerileri ve konsantrasyonu için tavsiye edilen bir sanat veya hobidir. Seyahatten döndüğüm bir yaz, tüm bonsailerimi kaybederek, bu defteri, (bahçeli bir eve geçene kadar) dürdüm.

Hayat bizi oradan oraya savururken, bir şeylere tutunuruz. Kurtlu gibi bir şeylerle uğraşmadan duramıyordum. Bu kez akvaryuma merak saldım. Akvaryumforum.com yeni evimdi. Bitkili akvaryum da yeni tutkum… Evin içinde her yere akvaryum kurdum. Aşağıdaki görsel, salondaki akvaryumuma ait.  İş o kadar büyüdü ki, tuvalette bile, bitkili akvaryumdaki melek balıklarını seyredebiliyordunuz. Mahremiyet sıfır… Kendimi geliştirip öğrenirken, etrafıma da faydalı olmaya çalıştım. Bildiğin ekmek mayasıyla, artemia (mikroskobik bir canlı balık yemi) filan üretiyordum. Evin içinde, banyodan salona doğru bahçe hortumu geçiyordu, her yerde kablolar, DIY projeler. Ev değil, ARGE laboratuvarıydı mübarek. Yabancı kaynaklardan çeviriler de dahil, çok sayıda makale yayınladım, düzenlenen akvaryum yarışmalarında jüri üyeliği yaptım. Helali hoş olsun, aile gibi samimi, saygılı ve düzgün olan bu akvarist insanlar, beni bağrına bastı.

Ev taşımak, insanın hem belini büküyor hem kalbini kırıyor. Kurduğunuz düzeni, amazonun el değmemiş ormanlarına baltayla dalan avcı gibi, acımasızca buduyor. Akvaryumları tek tek bozup, dağıtırken, hayatıma tecavüz eden ekonomik şartlara okkalı küfürler ettim. Küfür etmek, çaresizliğin dışa vurumudur. Ne demiş atalarımız; “Yağmasan da gürle!”. Bizimkisi de o hesap.

İçimdeki yazma tutkusu beni dürttüğü için, kendime yeni bir mecra buldum, twitter. Önceleri kimse beni sallamıyordu. Eski tivitlerime bakıyorum da bir allahın kulu favlamamış, kendi kendime yardırmışım. Zaman içinde geçtiğiniz yollar, sizi şekillendiriyor. Zorlu Türkiye gündeminde, 300 IQluk manevraları, 100 IQ ile yapmaya çalışıyoruz. Prekazi’nin orta sahadan attığı golleri simüle ederek, hayatta kalmayı başardık erhandürillah!

Her zaman kedi gibi, dört ayağımın üstüne düşerim. Hayat mottom da budur. Pozitif düşünüp, yeni ve güzel gördüğüm her şeye, güdümlü füze gibi bodoslama dalarım. Bu aralar içimde, yüzde ellisini zor tuttuğum bir depresif peydah oldu. Zırt pırt içerden kafayı çıkarıp, “dünyanın sonu geldi, sen hala mahalle ve tarak” diyor.  Ben de diyorum ki; “Bizimkisi yaşamak değil, uzun ölüm.  Bari, Titanik filmindeki gibi, batarken müziğimizi yapalım, cesedimiz karizmatik olsun.”

Velhasıl kelam, size anlatacak çok şey biriktirdim. Söyleyeceklerim 280 karaktere sığmayınca, Obje Dergi fikri ortaya çıktı. Tek başıma yazmak, tarzım değil. Bu şimdilik bir topluluk bloğudur. Ekip olarak, birlikte çok daha iyisini yapıp, siz değerli okuyuculara sunacak, hayatın boğucu ve baş döndürücü hızdaki olumsuz gündeminden sizi çekip alacak, bir soluk, kısa bir mola, rahatlatıcı bir esinti olmak üzere, kültür, sanat ve yaşam çizgisinde sizlerle buluşacağız.

Tüm samimiyetimizle hayatımıza hoş geldiniz…

Obje Dergi Ailesi

İletişim:

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: objedergi@gmail.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu