Beynimizin Bodyguardı AMİGDALA
I Will Always Love You, AMİGDALA!
Kış bitti, bahar geldi, bahar yüzünü yaza çevirdi, hatta meteoroloji uyarıyor 30 dereceler 40 dereceler bugün yarın kapımızda, ama biz halen evdeyiz.
Malum bu aralar herkes gergin, herkes patlayacak durumda. Nedeni çok açık, amigdalamızın dayanacak gücü kalmadı. Ne alakası var demeyin. Amigdala da kim?
Bildiğimiz üzere amigdala; beynimizin alt kısmında, kendi küçük, işlevi büyük, tatlı minnoş, gri renkli, badem şeklinde, minicik bir alanda ikamet etmekte olan, canımızın bir parçası.
Dedim ya kendi küçük, işlevi büyük. Aynen öyle. Tıp doktoru olmadığım için, aldığım eğitimlerin, okuduğum kitapların, araştırmaların, sandıkta ki diplomamın bana verdiği yetkiye dayanarak, amigdala’yı ki kendi dilimle açıklayacağım.
AMİGDALANIN GÖREVİ
Kendisinin görevi kısa ve net. Özetle; bir olay karşısında, kendisi sanki ‘Bodyguard‘ filmindeki Kevin Costner’mış gibi ortaya çıkar ve size, kendinizi adeta Whitney Houston’muşsunuz gibi hissettirir. Siz içinizden ‘and ayyyy will olveys lave yuuuuuuuuu‘ diye söylemeye başlayınca, daha da gaza gelir, derhal beynin en akılcı kısmı olan üst kısmı devreden çıkarır, tüm benliğinizi sarar ve “Sen kendini koruyamazsın, geç arkama” diye kendini önünüze siper eder bu amigdala.
Ne güzel değil mi? Allah herkesi içinde bir Kevin Kostner ile yaratmış. Şükür yarebbbi dediğinizi duyar gibiyim. Ancak, maalesef ki bir anda içinizdeki şarkı yarıda kesilir. Ve işte, ne olduysa, o andan itibaren olmuştur. Öfke nöbeti, çemkirme, haykırma, kavga, ağlama krizi yani kısacası o hanımefendi veya beyefendi kişiliğiniz bir anda yok olur.
Demem o ki; zor ve sıkıntılı durumlarda düşünmeden eyleme geçiriverir sizi. İşte bunları size yaptıran o küçük, gri, melek yüzlü şeytan ‘Bodyguard’ amigdala.
Hani deriz ya tepemin tası attı, gözüm döndü, kontrolü kaybettim gibi savunma cümleleri. İşte burada benliğimizi ele geçiren tek sorumlu amigdala.
Eğer bu bilgiye sahipsek çok işimize yarar. Birçok kavgaya engel olur bu bilgi.
Erişkin bir bireyin, karşısındaki kişiye aşırı tepki gösterdiğine şahit olduğunuzda, karşılık vermeden önce, akla gelmesi gerek iki şey vardır ki çoğu facianın önüne geçer. Bunlardan birincisi, aşırı tepkileri olan kişiye, hayatı boyunca hep öyle davranılmıştır. Sorun siz değilsinizdir. Yani öfkeyle büyütülen ve öfkeye, şiddete maruz kalan bir birey, bunu normal sanır ve çevresine, ailesine, çoluk çombalak herkese, kendine geçmişte davranıldığı gibi öfkeli davranır. Çünkü onun normali budur.
Gözlemleyin, çok öfkeli kişiler geçmişte en çok öfkeye maruz kalan kişilerdir. Şiddet gören, şiddet uygular. Ezilen eline ilk fırsat geçtiğinde ezendir. Sevilmeyi bilmeyen sevemez. Kişi önce ailesinin, sonra çevresinden gördüğünün aynasıdır. İşte birinci sebep bu.
İkinci sebep, o da tabi ki amigdala. Ah amigdala nereden çıktın da bu kişiyi bu hale soktun? İç mahkememize eğer bu sebepleri sunarsak, bu iki sebep, karşımızdaki kişi için iyi halden beraat olarak karar vermemizi sağlar. Olay kapanır.
Amigdala, sadece öfke halinde çıkmaz ortaya. Ani durumlarda korku, tehlike hallerinde de kendisini siper eder. Çocuğunuz karşınızda oynarken, bir anda ona doğru giden böcek görürseniz ya da o böceği eline almış, ağzına götürmek üzere olduğunu görürseniz, “bırak onu” ya da “çekil oradan” diye haykırıverirsiniz.
İşte bu yine bizim içimizdeki ‘Kevin Costner’ amigdala.
ÜST BEYİN – ALT BEYİN
Beynin üst kısmı, mantıklı kararlar aldığımız, planlar yaptığımız, stratejiler hazırladığımız, geleceğe dair hayal kurma, sağlıklı karar verme, empati yeteneği, ahlaklı davranma gibi, insanı, kabul gören insan yapan bölümdür.
Üst beyin doğuştan aktif değildir, belirli bir yaş itibariyle süre içerisinde gelişmekle oluşur.
Beynin alt kısımı ise, doğduğumuz andan itibaren tepkilerimizin, dürtülerimizin yer aldığı kısımdır. Amigdala da burada işte.
3 yaş altı bebeklere bakın ne yapıyorlarsa, alt beyin kullanarak yapıyorlar. Korku, refleks hareketler (nefes alma, göz kırpma gibi), kavga, öfke, ağlama, kısacası o an hissettiğimiz duygularımızı, nerede, ne yapıyor olduğumuza bakmadan, eyleme geçirmemize sebep olan bölümdür.
İdeal birey, bu iki bölümün birbiriyle uyumu sayesinde oluşur.
Bu durum, gelişmiş bireyler için bu şekilde çoğunlukla, ama ya çocuklarda bebeklerde nasıl derseniz, durum onlarda daha vahim. Bahsettiğimiz gibi bebekler alt beyinin işlevleri ile yaşama başlar. Ortalama olarak, 3 yaş civarına kadar alt beyin fonksiyonlarını gösterir.
Üst beyni devreye sokmak ve geliştirmek, bebeğin gelişimine, bununla birlikte de ebeveynlerin desteklemesine bağlıdır. Çocuğunuz eğer bir markette yerlerde debeleniyorsa, hiç olmadık yerlerde, olmadık tepkiler veriyorsa alt beyin üst beyne ket vuruyor demektir. İşte bu aşamada yapılması gereken, çocuğu hırpalayıp, aşağılamak yerine, üst beyni devreye sokabilmesi için ona yardımcı olmaktır. Akılcı çözümler üretmesini sağlamaktır. ‘Yaramaz bu, böyle işte’ demek yerine, önce çocuğunuzun yaşına bakın, 3 yaşını geçmişse o zaman iş size düşüyor. 3 yaş altına zaten tepki anlamsız.
Yetişkin bir birey üst beyni kullanmayı beceremiyorsa yapacağınız tek şey, bulunduğunuz ortamdan olaysız dağılmak, hatta yok olmak yani Behlül Kaçar deyip, hızlıca uzaklaşmak.
Çocuklarda ise tam tersi. Ortamdan kaçmak hırpalamak yerine, çocuğun üst beynini devreye sokmak için işe koyulmak. Nereden mi başlamak lazım? Öncelikle ‘yaramaz‘ kelimesini hayatınızdan çıkarın, hiçbir çocuk yaramaz çocuk değildir. Yaramaz kelimesinin işe yaramayan, hani olmasa daha iyi olur, faydasız, gereksiz anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. Tamam, fazla hareketli, başa çıkması zor olabilir, ama hiçbir çocuk işe yaramaz, gereksiz, olmasa daha iyi olur denecek konumda olamaz. Çocuğa böyle yanlış bir sıfatla hitap etmeyerek başlanabilir diye düşünüyorum.
Gerisi biraz özveri, biraz anlayış, biraz sabır.
Kendinize ve amigdalanıza iyi davranın…
Sevgiler..
Özlem Yıldırım
Yazar: ozlem.yildirim@objedergi.com
Editor: editor@objedergi.com