Fasulye DoktoruHikayelerKÜLTÜR SANAT MAGAZİNYAZARLAR

Eylül Giderken – Gece ve Güneş’in Romantik Hikayesi Bölüm.2

Bölüm 2.

Ertesi gün, hazırlanıp Mestanizm dergahının yolunu tuttular. Gülbahçesi’nde bir köşke geldiler. Çok zengin bir dergah olsa gerekti. Çatıda kocaman bir çanak anten ve güvenlik kameraları vardı. İçeri girdiklerinde zamanda yolculuk yapmış, paralel evrene geçmiş gibi oldular. Gece, gördüklerinden çok şaşırmıştı. Her yerde dev ekranlar, tuhaf butonlarla, burası resmen yapay zeka ile yönetilen bir binaydı. Güvenlik önlemleri akıl almaz boyutta, elektronikler ise son teknolojiden de ileriydi.

Dergahın Şeyhi Mestan Hoca onları dev gibi bir salonda karşıladı. “Ödemeyi yaptınız mı?” diye sorduktan sonra, göz şeklinde bir boncuğa bir şeyler mırıldandıktan sonra, boncuğu Gece’ye verip, yutmasını söyledi. Bir an önce buradan çıkıp gitmek isteyen Gece, itiraz etmeden boncuğu yuttu. Mestan hoca sol taraftaki, üzeri çeşitli alet edevat, bitkisel otlar, kavanozlar ve ıvır zıvırla dolu masaya doğru gitti. Lav külü, davul tozu, kırık kalp otu ve kertenkele kuyruğundan bir karışım hazırladı. Hepsini şalgam suyuna ekleyip, iyice karıştırdı ve bunu içmesini buyurdu.

Köşkten çıktıklarında dışarıda gökkuşağı vardı. Ailesiyle olmanın verdiği güvenle, eve giderken kendini hafiflemiş hissediyor, saftirik bir şekilde kandırıldıklarını düşünüp, kahkahayı basıyordu. Anne ve babasını havaalanına bırakıp, onlarla vedalaştıktan sonra, içine bir yalnızlık çöktü.

Yolda herbokolog lakaplı arkadaşı Hakan’ı aradı. Zıkkım isimli restoranda buluşmak üzere sözleştiler. Birlikte ocak başında mangal yapıp-rakı içerken, gençlik anılarından, karı-kız peşinde koştukları umutsuz aşık zamanlarından konuşup, bolca geyik yaptılar.

Hesabı ödeme ve evlere dağılma vakti geldiğinde, her ikisinin de yanına cüzdan almadıklarını far kettiler. Gece, ailesiyle birlikte apar topar evden çıkarken, cüzdanını almayı unutmuştu. Herbokolog da Gece’ye güvenip yanına hiç para almamıştı ve kredi kartı borçlarından dolayı da kara listedeydi.

Durumu izah ettiklerinde, garsonun yüzü asıldı ve arkasını dönüp gitti. Az sonra yanında patronla geri döndü. Patron sert bir sesle,

“Ya hesabı hemen ödersiniz ya da arka tarafa geçip, kredi kartını g.tünüzün iki yanağı arasından caart diye ben geçiririm.” dedi. Sinirler gerildi, tansiyon yükseldi. Karşılıklı küfürleşmenin ardından, olay büyüyünce bir araba dolusu dayak yedikten sonra, çöp torbası gibi sokağa atıldılar.

Eve gelip, üstüyle başıyla, suratındaki kanıyla yattı. Öyle berbattı ki, elini kaldıracak gücü yoktu. Bir süre tavana bakarak, hayatı sorguladı. O günün bilançosunu yaptığında, kendine olan güveni kırıldı. Yatağında yalnız ve rezil bir halde tavası seyrederken, daha fazla direnemeyen göz kapakları, Güneş’in dudaklarına yapıştığı gibi birbirine yapıştı.

Uyandığında duman altındaydı ve nefes almakta güçlük çekti. Gözünü açmıştı açmasına, ama etrafı göremeyecek kadar kalın bir duman altındaydı. El yordamıyla salondaki vitrine gidip, acil durumlar için biriktirdiği 500 doları kapıp, kendini apartmandan dışarı attı.

Yangın binayı sarmış, çevre apartmanlardan gelen dumanlar ve çığlıklara karışmıştı. Neler olduğunu algılamada güçlük çekiyordu. Gözünü karşı apartmana dikti. Güneş..? O iyi miydi? Ona bir şey olursa yaşamaktan bir daha asla haz alamayacağını hissetti.

Kapıya doğru koştu, ama ne kadar hızlı koşarsa koşsun, bir türlü sokağı geçemiyordu. Yüzlerini göremediği insanların kalabalığını yarmayı başardığında, Güneş’i apartmandan çıkarken gördü. Ona seslendi, ama o kalabalıkta, şaşkınlık ve korkudan kafası karışmış olan Güneş’e sesini bir türlü duyuramadı. Var gücüyle haykırdı. Bağırdı, bağırdı… Güneş, üzerinde dumandan griye dönmüş beyaz kombinezonla caddeye doğru koşuyordu. Onun arkasından bağırarak koşmaya başladı. Birisi onun kolunda tutmuş, bırakmıyordu. Çırpınarak kurtulmaya çalışıyor, bir türlü kim olduğunu göremediği elin sahibinden kurtulamıyordu.

Büyük bir gürültüyle, yere kapaklandı. Gözünü açtığında karanlık odada, yerde olduğunu gördü. Neler olduğunu anlamaya çalıştı. Kan ter içinde, nefes nefese kalmış, kalbi sıkışmıştı. Odasında olduğunu görünce, bunun bir karabasan olduğunu anladı.

Takip eden iki gece daha karabasanla boğuştu. Sonunda bunun sebebinin, Mestan Hoca’nın içirdiği karışımdan olduğunu anladı. Büyü gibi etkili olmuştu, ama büyü diye bir şey yoktu. İçtiği karışım, onun metabolizmasını bozmuş, endoplazmik retikulumlarını çökertmiş olmalıydı. Gördüğü kötü rüyalardan kurtulması için Güneş’i görmeliydi. Daha fazla beklemenin alemi yok diyerek, onu aradı.

Akşam yemeği için randevulaştılar. Bütün gün, milyar dolarlık mirasını karısına bırakarak vefat eden Çinli İş adamı ve onun karısıyla evlenerek, büyük servete ortak olan şoförüne tercümanlık yapan Güneş, apartmandan çıkıp, arabaya bindi.

Birlikte restorana giderken, Gece onun elini tuttu, dudaklarına götürüp uzun uzun öptü. Bal sarısı saçlarını tutam tutam avucuna alıp, kokladı. Kaşınma hissi gelmiyordu. Tek hissettiği derin bir sevgi ve şefkatti.

Takvimler Eylül ayının son gününü gösteriyordu. Restoranda oturmuş, enginarlı boyoz ve pırasa yerken, yan masada, gözlerini dikerek, onları seyreden adama gözü takıldı. Güneş’in bütün vücudunu baştan aşağı süzüyor, güzel kadını adeta gözüyle yiyordu. İçinde bir ateş giderek büyümeye başlayan Gece, huzursuzlandı. Kıskançlığını bastırmaya çalışarak, masada dolanan bal arısını peçeteyle eziverdi.

Gecenin huzursuzluğunu sezen Güneş, soran gözlerle ona bakıyordu. Gerginlikten kasılan yüzünü gevşetmeye çalışarak gülümsedi. Yan masadaki adamın kalktığını fark etti. Güneş’ten izin isteyerek, tuvalete yöneldi. Sessiz ve emin adımlarla, adamın ardından tuvalete girip, onu orada bir güzel benzetti. İşi bittiğinde, adam neye uğradığını şaşırmış, yaşadığı saldırının şokuyla titremeye başlamıştı. Dışarı çıkıp, garsondan yardım istedi ve adamın kalp krizi geçiriyor olabileceğini, ambulans çağırmasını söyleyerek, masaya döndü.

“Buradan kalkalım mı? Ben doymadım. Şırdan veya kokoreç sever misin hayatım?”

“Eğer canın çektiyse, gidelim tabii ki.”

“Sen ne harika bir kadınsın, seni seviyorum Güneş’im.” Diyerek, belini kavradığı Güneş’i, arabaya kadar götürüp, kapısını açıp, bindirdi. Şırdandan sonra, Adana’nın her köşe başı tatlıcısında satılan, sıcak sunulan kerhane tatlısından yediler.

Onun güzel iri gözlerine ve anlamlı bakışlarını çevreleyen yay gibi kaşlarına bakıp, ne kadar şanslı olduğunu aklından geçirdi. Sonra aniden beyni durdu ve aklına artık kaşıntı tutmadığı geldi. Yaşadığı üç günlük karabasanlı gecenin ardından, hiçbir şeyciği kalmamış, bambaşka bir hayata başlamış gibiydi. Bu değişimin, aşktan mı, Mestan Hoca’nın tuhaf karışımından mı olduğuna bir türlü karar veremedi. Algıladığımız dünyadan çok daha fazlası vardı, ama bunu hiç öğrenemeyecektik.

Bölüm.1 için TIKLAYIN 

Fasulye Doktoru

Sorular ve yorumlarınızı sayfanın altındaki iletişim kutusundan bize kolayca iletebilirsiniz.

İletişim

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: editor@objedergi.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu